虚无缥缈 etere
Explanation
形容空虚渺茫，不存在的景象。
Boş, belirsiz ve var olmayan bir sahneyi tanımlar.
Origin Story
传说在遥远的天山深处，住着一群修道之人，他们隐居于云雾缭绕的山谷之中，过着与世隔绝的生活。外人只能在朦胧的云雾中，隐约看到那若隐若现的山峰和道观，仿佛一切都是虚无缥缈，难以捉摸。一位年轻的书生，慕名而来，渴望拜师学艺，然而在寻觅多日后，只找到了一些残破的石碑和断壁残垣，仿佛那仙山道观只是虚无缥缈的传说，一切早已烟消云散。他带着遗憾离开了，却在心中留下了一个深深的疑问：那虚无缥缈的仙境究竟是真实存在还是人们美好的幻想？
Efsaneye göre, uzak Tianshan dağlarının derinliklerinde, sis ve bulutlarla kaplı bir vadide yaşayan ve dünyadan soyutlanmış bir hayat süren bir grup keşiş yaşıyordu. Dışarıdan bakanlar, sisin arasından belirginleşen tepeleri ve tapınakları ancak belirsiz bir şekilde görebiliyordu, sanki her şey eterik ve belirsizdi. Şöhretlerini duyan genç bir bilgin, onların öğrencisi olma umuduyla uzaklardan geldi, ancak günlerce aradıktan sonra sadece birkaç kırık kitabe ve harabiye buldu, sanki cennet dağı tapınağı sadece eterik bir efsaneydi, her şey çoktan yok olmuştu. Pişmanlıkla ayrıldı, ancak kalbinde derin bir soru kaldı: Bu eterik harikalar diyarı gerçekten var mıydı yoksa insanların güzel bir fantezisi miydi?
Usage
用于形容虚幻渺茫，难以捉摸的事物或景象。
İllüzyon, belirsiz ve kavranması zor bir şeyi veya sahneyi tanımlamak için kullanılır.
Examples
-
那里的山峰云雾缭绕，风景虚无缥缈，十分美丽。
nà li de shānfēng yúnwù liáoráo, fēngjǐng xūwú piāomiǎo, shífēn měilì tā de xiǎngfǎ tài xūwú piāomiǎo, gēnběn bù kěnéng shíxiàn
Oradaki dağ zirveleri sislerle kaplı, manzara çok güzel ve eterik.
-
他的想法太虚无缥缈，根本不可能实现。
Onun fikirleri çok belirsiz ve gerçekçi değil, hayata geçmesi mümkün değil.