言之凿凿 kesin bir dille belirtmek
Explanation
形容说话非常肯定，确凿可靠。
çok ikna edici ve inkar edilemez bir ifadeyi tanımlar.
Origin Story
唐朝时期，长安城里住着一位名叫李白的著名诗人。一日，李白的朋友王维来访，向他讲述了他在江南旅行时所见所闻。王维言之凿凿地说，他在苏州看到了盛开的梅花，并用诗句描绘了梅花的美丽。“墙角数枝梅，凌寒独自开。遥知不是雪，为有暗香来。”李白听后，不禁赞叹王维的文采，并对江南的景色充满了向往。 然而，李白的另一个朋友杜甫却对此表示怀疑。杜甫说道：“江南此时节，气候还寒冷，梅花怎么可能会盛开呢？”王维依然言之凿凿，并拿出他拍摄的梅花照片作为证据。杜甫这才相信了王维所说的话，并对王维的江南之旅充满了羡慕。 这个故事告诉我们，有时候，即便没有亲眼所见，只要证据充分，言之凿凿，我们也应该相信。当然，也要时刻保持警惕，防止被虚假信息所欺骗。
Tang Hanedanlığı sırasında, Chang'an şehrinde Li Bai adında ünlü bir şair yaşıyordu. Bir gün Li Bai'nin arkadaşı Wang Wei onu ziyaret etti ve Jiangnan seyahati hakkında anlattı. Wang Wei, Suzhou'da açmış erik çiçeklerini gördüğünü kesin bir dille belirtti ve erik çiçeklerinin güzelliğini şiirle anlattı. Li Bai, Wang Wei'nin yeteneğinden etkilendi ve Jiangnan manzaralarına özlem duydu. Ancak Li Bai'nin başka bir arkadaşı Du Fu şüphelerini dile getirdi. Du Fu, "Jiangnan'da yılın bu zamanında hava hala soğuk; erik çiçekleri nasıl açabilir ki?" dedi. Wang Wei yine de ısrarcıydı ve açmış erik çiçeklerinin fotoğraflarını kanıt olarak gösterdi. Ancak o zaman Du Fu, Wang Wei'nin söylediklerine inandı ve Wang Wei'nin Jiangnan gezisine imrendi. Bu hikaye bize, bazen kendi gözlerimizle görmeden de, kanıtlar yeterliyse ve ifade ikna ediciyse inanmamız gerektiğini öğretiyor. Elbette her zaman tetikte olmalı ve yanlış bilgilerle aldatılmaktan kaçınmalıyız.
Usage
用于描写说话有依据，令人信服的情况。
Bir şeyin kanıtlarla desteklendiği ve ikna edici olduğu bir durumu tanımlamak için kullanılır.
Examples
-
他说的这件事，言之凿凿，令人信服。
ta shuode zhejian shi, yan zhi zaozao, lingren xinfu.
Söyledikleri çok ikna ediciydi.
-
证据确凿，言之凿凿，不容置疑。
zhengju quezao, yan zhi zaozao, buryong zhiyi
Kanıtlar tartışılmaz ve şüpheye yer bırakmaz.