耳闻目睹 bizzat duymak ve görmek
Explanation
亲耳听到,亲眼看见。表示对某事有切身体验。
Bir şeyi bizzat duymak ve görmek. Birinin bir şeyi bizzat yaşamış olduğunu ifade eder.
Origin Story
小明跟着爷爷去参观博物馆,爷爷指着馆内陈列的古代文物,给小明讲解着它们的来历和历史故事。小明认真地听着,眼睛一刻也不离开展品,他仿佛亲身经历了那些历史事件,目睹了古代人民的生活场景。爷爷说:“这些文物是历史的见证,它们记录了我们祖先的智慧和创造,也记录了他们曾经经历的磨难和辉煌。”小明深受感动,他暗下决心,要好好学习,将来为国家做出贡献。参观结束后,小明依然沉浸在博物馆的氛围中,耳闻目睹的那些历史故事,深深地烙印在他的脑海里,激发了他对历史的浓厚兴趣。
Xiaoming dedesi ile müzeye gitti. Dedesi müzede sergilenen antik eserleri işaret ederek Xiaoming'e kökenlerini ve tarihsel hikayelerini anlattı. Xiaoming dikkatlice dinledi, gözleri sergilerden ayrılmadı. Bu tarihsel olayları bizzat yaşamış ve antik insanların yaşam sahnelerini görmüş gibiydi. Dedesi şöyle dedi: “Bu eserler tarihin tanıklarıdır. Atalarımızın bilgeliğini ve yaratıcılığını, yaşadıkları zorlukları ve ihtişamını kaydettiler.” Xiaoming çok etkilendi ve ileride ülkeye katkıda bulunmak için çok çalışmaya karar verdi. Ziyaretten sonra Xiaoming hala müzenin atmosferindeydi. Duyduğu ve gördüğü tarihsel hikayeler zihnine kazındı ve tarihe olan derin ilgisini uyandırdı.
Usage
用作谓语、宾语、定语;多用于正式场合。
Yüklem, nesne ve sıfat olarak kullanılır; çoğunlukla resmi durumlarda kullanılır.
Examples
-
十年来耳闻目睹了不少这样的事情。
shí nián lái ěr wén mù dǔ le bù shǎo zhè yàng de shì qing.
Son on yılda böyle birçok şey duydum ve gördüm.
-
他耳闻目睹了这场战争的残酷。
tā ěr wén mù dǔ le zhè chǎng zhàn zhēng de cán kù
Bu savaşın vahşetine şahit oldu.