眼花缭乱 göz kamaştırıcı
Explanation
形容看见色彩繁多、美丽的事物或许多复杂的事物而感到迷乱。
Çok sayıda güzel veya karmaşık şeye bakarken oluşan karışıklık ve bunalmışlık hissini tanımlar.
Origin Story
熙熙攘攘的集市上,琳琅满目的商品让人眼花缭乱。小丽第一次来到这里,被眼前的景象震惊了。各色各样的丝绸、精美的瓷器、闪耀的珠宝,还有叫不出名字的奇珍异宝,看得她眼花缭乱,目不暇接。她仿佛置身于一个巨大的万花筒里,色彩斑斓,令人目眩神迷。她漫步在人流之中,不知不觉地被吸引到一个古董摊位前,摊位上摆满了年代久远的物件,每一个都散发着古老的气息。一件精美的玉镯吸引了小丽的目光,她轻轻地拿起它,感受着它温润的质感和岁月的痕迹。她仿佛穿越时空,看到了一幅幅历史的画面,感受到了一种独特的魅力。直到太阳渐渐西沉,集市的喧嚣逐渐平息,小丽才恋恋不舍地离开了,她今天所见所感,将永远铭刻在她的记忆里。
Gürültülü pazarda, göz kamaştırıcı ürün yelpazesi hayranlık uyandırdı. İlk kez oraya gelen Xiaoli, gördükleri karşısında şaşkına döndü. Rengarenk ipekler, zarif porselenler, pırıl pırıl mücevherler ve sayısız hazine görüş alanını doldurdu, onu sersemletmiş ve nefessiz bırakmıştı. Kendisini devasa bir kaleidoskopun içindeymiş gibi hissetti, renkler dönüp dolaşarak duyularını cezbediyordu. Kalabalıkta dolaşırken kendini eski eşyalarla dolu bir antika tezgahına çekilir buldu, her biri eski bir havayı yayıyordu. Güzel bir yeşim bilezik dikkatini çekti; nazikçe aldı, yumuşak dokusunu ve taşıdığı tarihin ağırlığını hissetti. Zaman yolculuğu yapıyormuş gibiydi, önünde tarih sahneleri canlanıyor, eşsiz bir çekicilik yaşıyordu. Güneş batmaya başlayınca ve pazarın gürültüsü azalınca, Xiaoli gönülsüzce ayrıldı, günün anıları zihnine kazındı.
Usage
多用于描写物品繁多,或景象复杂的场景。
Çoğunlukla çok sayıda eşyayı veya karmaşık bir sahneyi tanımlamak için kullanılır.
Examples
-
逛街时,琳琅满目的商品让人眼花缭乱。
guangjie shi, linlangmanmu de shangpin rang ren yan hua liao luan.
Şehirde gezerken, çok sayıda dükkân beni sersemletti.
-
博物馆里,丰富的藏品让人眼花缭乱。
bowuguan li, fengfu de cangpin rang ren yan hua liao luan
Müzede, eserlerin çokluğu beni sersemletti