畏葸不前 tereddüt etmek
Explanation
形容因害怕而不敢前进。
Korkudan dolayı ilerlemeye cesaret edemeyen birini tanımlar.
Origin Story
话说唐朝时期,有一位名叫李白的诗人,他怀揣着满腔抱负,渴望能够建功立业。一天,他听说边疆战事吃紧,于是便毅然决定前往边关效力。然而,当他来到边关,看到那高耸的城墙,听到那震耳欲聋的战鼓声,内心不禁一阵恐慌。他想到自己文弱书生的身份,想到那残酷的战场,便开始畏葸不前,迟迟不敢踏上战场一步。这时,一位老兵看到了李白的犹豫,他走上前去,语重心长地对李白说:“大丈夫生于天地之间,岂能畏葸不前?大丈夫有所为有所不为!你既然决定来了,就应该勇往直前,为国家尽一份力量!”李白听后,内心深受感动,他不再犹豫,毅然决然地走上了战场,最终用自己的才华和勇气,为国家做出了巨大的贡献。
Tang Hanedanlığı zamanında, hırs dolu ve şöhret ve başarı özlemi duyan Li Bai adında bir şairin yaşadığı söylenir. Bir gün, sınır bölgelerinin büyük tehlike altında olduğunu duydu ve hemen sınırı ziyaret etmeye karar verdi. Ancak, sınırı ziyaret ettiğinde ve yüksek şehir surlarını gördüğünde ve savaş davullarının sağır edici sesini duyduğunda, onu bir korku dalgası sardı. Zayıf bilgin görünümünü ve acımasız savaş alanını düşündü ve savaş alanına adım atmakta tereddüt etti. Bu sırada yaşlı bir asker Li Bai'nin tereddüdünü gördü, yaklaştı ve Li Bai'yle yürekten konuştu: "Gök ve yer arasında doğmuş bir adam, nasıl tereddüt edip ilerleyemez? Bir adamın ilkeleri ve sorumlulukları vardır! Gelmeye karar verdiğinize göre, cesurca ilerlemeli ve ülkenize katkıda bulunmalısınız!" Li Bai çok etkilendi ve kararlı bir şekilde savaş alanına girdi. Sonunda, yeteneği ve cesaretiyle ülkesine büyük bir katkıda bulundu.
Usage
作谓语、宾语、定语;多用于贬义。
Yüklem, nesne, sıfat olarak kullanılır; çoğunlukla olumsuz anlamda kullanılır.
Examples
-
面对困难,他畏葸不前,最终错失良机。
miànduì kùnnán, tā wèi xǐ bù qián, zuìzhōng cuòshī liángjī
Zorluklar karşısında tereddüt etti ve sonunda fırsatı kaçırdı.
-
面对强敌,他们畏葸不前,最终败下阵来。
miànduì qiángdí, tāmen wèi xǐ bù qián, zuìzhōng bài xià zhèn lái
Güçlü bir düşman karşısında tereddüt ettiler ve sonunda kaybettiler.
-
改革开放初期,面对种种挑战,许多人畏葸不前,不敢尝试。
gǎigé kāifàng chūqī, miànduì zhǒngzhǒng tiǎozhàn, xǔduō rén wèi xǐ bù qián, bù gǎn chángshì
Reform ve açılımın ilk günlerinde, çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalan birçok kişi tereddüt etti ve denemeye cesaret edemedi.