急不可待 sabırsız
Explanation
形容非常着急,等不及的样子。
Çok endişeli ve sabırsız bir durumu tanımlar.
Origin Story
话说唐朝时期,一位名叫李白的诗人,正准备去游览名山大川。他收拾好行囊,准备出发。然而,就在他即将踏出门槛的那一刻,他突然想起,自己还忘了带一件重要的东西——墨宝。这墨宝对他来说意义非凡,是他多年来创作的结晶。李白心急如焚,恨不得立刻拥有它,他脑海中浮现着那墨宝上龙飞凤舞的字迹,想着它即将带给他的灵感和创作的源泉,他急得像热锅上的蚂蚁,再也无法等待,立刻转身回去取墨宝。他一路小跑,生怕耽误了行程,终于在日落之前拿到了墨宝,这才安心地踏上了旅程。这次旅途,也因为这件珍贵的墨宝,创作了许多名垂千古的诗篇。
Rivayete göre Tang Hanedanlığı sırasında Li Bai adında bir şair, ünlü dağları ve nehirleri gezmek için hazırlık yapıyordu. Eşyalarını topladı ve yola koyulmak üzereydi. Ancak, eşiği geçmek üzereyken birdenbire önemli bir şeyi unuttuğunu hatırladı: bir kaligrafi eseri. Bu eser onun için çok önemliydi, yıllarca süren yaratıcılığının ürünüydü. Li Bai çok endişeliydi, hemen almak istiyordu. Zihni o kaligrafinin zarif yazısıyla doluydu, ona vereceği ilhamı ve yaratıcılık kaynağını hayal ediyordu. Sıcak bir tavada karınca gibi huzursuzdu ve artık daha fazla bekleyemezdi. Hemen almak için geri döndü. Yol boyunca koştu, yolculuğunu geciktirmekten korkuyordu ve nihayet gün batımından önce kaligrafiyi aldı ve sonra huzur içinde yola koyuldu. Bu yolculukta, bu değerli kaligrafi sayesinde, yüzyıllardır ünlü kalmış birçok şiir yazdı.
Usage
用于形容等待的心情十分迫切。
Çok acil bir bekleyiş duygusunu tanımlamak için kullanılır.
Examples
-
听到这个好消息,他简直急不可待地想要出发。
tīngdào zhège hǎoxiāoxi, tā gēnzhì jíbùkědài de xiǎng yào chūfā
Bu iyi haberi duyunca, hemen yola koyulmak için can atıyordu.
-
比赛马上就要开始了,运动员们个个都急不可待。
bǐsài mǎshàng jiù yào kāishǐ le, yùndòngyuánmen gègè dōu jíbùkědài
Yarış hemen başlayacak, sporcuların hepsi çok heyecanlı.
-
期末考试成绩公布了,同学们都急不可待地想知道自己的分数。
qímò kǎoshì chéngjī gōngbù le, tóngxuémen dōu jíbùkědài de xiǎng zhīdào zìjǐ de fēnshù
Final sınav sonuçları açıklandı, öğrencilerin hepsi notlarını öğrenmek için sabırsızlanıyor.