迟疑不决 tereddüt etmek
Explanation
形容拿不定主意,犹豫不决。
Karar veremeyen ve tereddüt eden birini tanımlar.
Origin Story
话说古代有个书生,名叫李寻,他家境贫寒,却勤奋好学,立志考取功名。一日,他收到两封信,一封是邻县一位好友的邀请信,邀请他去共同参与一项学术研讨会,这研讨会汇集了众多名家学者,对他的学业大有裨益;另一封是家中来信,告知他年迈的母亲病重,急需他回家照料。李寻读完信后陷入了迟疑不决的境地,一边是难得的学术盛会,一边是母亲的健康,他左右为难,无法抉择。他反复思量,权衡利弊,可是始终难以割舍两边。最后,他决定先去探望母亲,安慰母亲,再择日赶赴研讨会。在母亲身边的日子,他感到安心和快乐,也得到了母亲的理解和支持。几日后,他赶赴研讨会时,因时间关系,错过了部分研讨内容。虽然有些遗憾,但他明白自己当初的选择是正确的。
Bir zamanlar, eski Çin'de Li Xun adında bir bilgin yaşarmış. Fakir bir aileden gelirmiş ama çalışkan ve öğrenmeye hevesliymiş, imparatorluk sınavını geçmeye kararlıymış. Bir gün iki mektup almış. Biri komşu ilçedeki bir arkadaşındanmış, onu birçok ünlü bilginle birlikte bir akademik konferansa katılmaya davet ediyormuş. Diğeri ailesindenmiş, yaşlı annesinin ağır hasta olduğunu ve acil bakıma ihtiyacı olduğunu bildiriyormuş. Mektupları okuduktan sonra Li Xun ikilemde kalmış. Bir yanda nadir bir akademik etkinlik, diğer yanda annesinin sağlığı varmış. Tereddüt etmiş, artıları ve eksileri tartmış, karar veremiyormuş. Sonunda önce annesini ziyaret etmeye, onu teselli etmeye ve daha sonra konferansa katılmaya karar vermiş. Annesiyle birlikteyken huzur ve neşe duymuş ve annesi onu anlamış ve desteklemiş. Birkaç gün sonra konferansa yetiştiğinde, zaman kısıtlılığı nedeniyle bazı oturumları kaçırmış. Biraz pişmanlık duymuş olsa da, ilk seçiminin doğru olduğunu biliyormuş.
Usage
用于形容一个人在做决定时犹豫不决,拿不定主意。
Birinin kararsız olduğunu ve tereddüt ettiğini tanımlamak için kullanılır.
Examples
-
面对选择,他迟疑不决,最终错失良机。
miànduì xuǎnzé, tā chíyí bùjué, zuìzhōng cuòshī liángjī
Seçimlerle karşı karşıya kalınca tereddüt etti ve sonunda iyi bir fırsatı kaçırdı.
-
她迟疑不决,犹豫了很久才做出决定。
tā chíyí bùjué, yóuyù le hěn jiǔ cái zuò chū juédìng
Uzun süre tereddüt ettikten sonra karar verdi