息息相关 yakından ilişkili
Explanation
形容彼此的关系非常密切,如同呼吸一样相互关联。
İnsanlar veya şeyler arasında, nefes alma gibi birbirine sıkıca bağlı olan çok yakın bir ilişkiyi tanımlar.
Origin Story
在一个偏僻的小山村里,住着一位老中医和一位老木匠。老中医擅长医术,妙手回春,老木匠手艺精湛,心灵手巧。他们俩是从小一起长大的,彼此之间感情深厚,如同兄弟一般。村里人常说,他们两人是息息相关的,一个身体不舒服,另一个心里就跟着难受;一个遇到困难,另一个就积极帮忙,风雨同舟。老中医的医馆紧挨着老木匠的木工房,两家相隔不过几步远。平时,老中医会经常去老木匠的木工房坐坐,喝喝茶,聊聊家常。老木匠的木工房里,摆满了各种各样的木制品,精致小巧,令人赞叹不已。老中医就喜欢看老木匠做木工,有时候,老中医还会给老木匠一些建议,让他改进一些制作方法,让他的作品更加完美。老木匠也很喜欢看老中医诊治病人,每一次看到老中医治好了病人,他的心里都会充满了喜悦。他们俩相濡以沫,共同生活在这个小山村里,他们的生活虽然平淡,却充满着温情和感动。
Uzak bir dağ köyünde yaşlı bir Çinli doktor ve yaşlı bir marangoz yaşıyordu. Doktor tıpta yetenekliydi, marangoz ise ince işçiliğiyle tanınıyordu. Çocukluklarından beri yakın arkadaştılar, kardeş gibi bir bağ paylaşıyorlardı. Köylüler sık sık yaşamlarının birbirine bağlı olduğunu söylerdi; biri hasta hissederse, diğeri de hissederdi. Biri zorlukla karşılaşırsa, diğeri hemen yardım teklif ederdi. Doktorun kliniği marangozun atölyesinin yanında, sadece birkaç adım ötede bulunuyordu. Doktor sık sık marangozu ziyaret eder, çay ve sohbet paylaşırdı. Marangozun atölyesi güzel ve karmaşık ahşap işleriyle doluydu, yeteneğinin bir kanıtıydı. Doktor marangozun çalışmasını izlemekten hoşlanıyor, bazen tekniklerini geliştirmek için önerilerde bulunuyordu. Karşılığında, marangoz doktorun hastalarını iyileştirmesini izlemekten hoşlanıyor, biri iyileştiğinde sevinç duyuyordu. İki adam sade bir yaşam sürüyorlardı, ancak bağları derin, sıcaklık ve karşılıklı destekle doluydu.
Usage
多用于形容人和事物之间的关系密切。
Sık sık insanlar ve şeyler arasındaki yakın ilişkiyi tanımlamak için kullanılır.
Examples
-
改革开放以来,中国经济发展与人民生活水平息息相关。
gǎigé kāifàng yǐlái, zhōngguó jīngjì fāzhǎn yǔ rénmín shēnghuó shuǐpíng xīxī xiāngguān.
Reform ve açılımdan bu yana, Çin'in ekonomik gelişimi ve halkın yaşam standartları yakından ilişkilidir.
-
科技进步与国家实力息息相关。
kē jì jìnbù yǔ guójiā shí lì xīxī xiāngguān.
Teknolojik ilerleme ve ulusal güç yakından ilişkilidir.