高不可登 tırmanılamayacak kadar yüksek
Explanation
形容难以达到。也形容人高高在上,使人难接近。
Ulaşılması zor bir şeyi tanımlar. Ayrıca herkesin üzerinde ve yaklaşılması zor birini de tanımlar.
Origin Story
话说唐朝时期,有一位名叫李白的诗仙,他仰慕着那传说中的蓬莱仙岛,听说那里风景秀丽,仙气缭绕,是神仙居住的地方。于是,他便立志要登上那高不可攀的仙岛。他开始四处寻访,询问前往仙岛的路径。有人告诉他,那仙岛在东海深处,被云雾笼罩,岛上奇峰险峻,怪石嶙峋,只有那些修道成仙的人才能到达。李白并不气馁,他认为只要有毅力,什么困难都能克服。他开始潜心修炼,学习仙法,期望能够拥有飞天遁地的能力,最终能够到达蓬莱仙岛。他日夜苦练,甚至忘记了时间的存在。数年光阴飞逝,李白的仙法进步神速,他终于能够御剑飞行,凌空翱翔。他驾驭着飞剑,向着东海深处飞去,穿过层层云雾,最终到达了蓬莱仙岛。然而,当他踏上仙岛的那一刻,他才发现,这仙岛并非想象中那么完美,岛上到处都是危险的陷阱和凶猛的野兽,他不得不小心谨慎地前行。他最终在仙岛上游历了许久,饱览了仙岛的奇观异景,写下了许多传世之作,才恋恋不舍地离开了仙岛。
Tang Hanedanlığı döneminde, efsanevi Penglai Ölümsüzler Adası'na hayran kalan Li Bai adında bir şair yaşadığı söylenir. Adanın güzel ve mistik enerjiyle dolu, ölümsüzlerin yaşadığı bir yer olduğunu duymuştu. Bu nedenle, bu ulaşılamaz adaya tırmanmaya karar verdi. Ada'ya ulaşmanın yollarını aramaya başladı. Bazıları ona adanın Doğu Çin Denizi'nin derinliklerinde, sisle kaplı, dik tepeler ve engebeli kayalıklarla dolu olduğunu, sadece ölümsüzlüğü kazanmış olanların erişebileceğini söyledi. Li Bai cesaretini kaybetmedi. Azimle her zorluğun üstesinden gelinebileceğine inanıyordu. Meditasyon yapmaya ve sihirli sanatlar öğrenmeye başladı, sonunda Penglai'ye ulaşarak uçma ve ışınlanma yeteneğini kazanmayı umuyordu. Gündüz gece pratik yaptı, zamanın geçmesini bile unuttu. Birkaç yıl sonra, Li Bai'nin sihirli sanatları hızla ilerledi ve sonunda bir kılıç üzerinde uçup havada süzülebildi. Uçan kılıcına binerek Doğu Çin Denizi'nin derinliklerine gitti, sis katmanlarını geçerek sonunda Penglai Ölümsüzler Adasına ulaştı. Ancak, adaya ayak bastığında, adanın hayal ettiği kadar mükemmel olmadığını fark etti. Ada tehlikeli tuzaklar ve vahşi hayvanlarla doluydu ve dikkatli bir şekilde ilerlemek zorunda kaldı. Sonunda, adayı uzun süre keşfetmek, harikalarını hayranlıkla izlemek ve birçok ünlü eser yazmak için zaman harcadı, daha sonra isteksizce adayı terk etti.
Usage
用于形容目标难以实现或难以接近,也用于形容人高高在上,难以接近。
Ulaşılması veya yaklaşıması zor bir hedefi tanımlamak için kullanılır, aynı zamanda yüksek konumda ve yaklaşılması zor birini tanımlamak için de kullanılır.
Examples
-
珠穆朗玛峰高不可登。
zhūmùlǎngmǎfēng gāobùkědēng
Everest Dağı tırmanılamayacak kadar yüksek.
-
他的职位很高,高不可登
tā de zhíwèi hěn gāo, gāobùkědēng
Pozisyonu çok yüksek, ulaşılamaz