无路可走 Çıkış yolu yok
Explanation
表示已经到了无法前进的地步,走投无路。
Birinin artık ilerleyemeyeceği bir noktaya ulaştığını gösterir, çıkmaz sokak.
Origin Story
在一个古老的村庄里,一位名叫阿强的年轻人,为了寻找失散多年的家人,踏上了漫长的旅程。他翻山越岭,走遍了无数的城镇,却始终没有找到任何线索。渐渐地,他的希望越来越渺茫,钱财也快用尽了,他感到自己像是走进了死胡同,无路可走。身心俱疲的他,在一个寒冷的夜晚,蜷缩在破庙的角落里,绝望地望着窗外漆黑的夜空。就在这时,他听到了一阵微弱的呼唤声。他循着声音找到了一个年迈的老者,老者告诉他,他家人可能在遥远的西方一个偏僻的山村里。这个消息给了阿强新的希望,他擦干眼泪,继续踏上了寻找家人的旅程。这次,他不再迷茫,心中充满希望和动力,尽管路途遥远且艰辛,但他相信,只要坚持下去,总有一天能够找到家人,实现他多年来的愿望。
Eski bir köyde, Aqiang adlı genç bir adam, yıllardır kayıp olan ailesini bulmak için uzun bir yolculuğa çıktı. Dağları tırmandı, vadileri geçti, sayısız kasabaya gitti ama hiçbir ipucu bulamadı. Yavaş yavaş umudu azaldı, parası neredeyse tükenmişti ve kendini çıkmaz bir sokağa girmiş, çıkış yolu kalmamış gibi hissetti. Yorgun ve bitkin, soğuk bir gecede, harapmış bir tapınağın köşesinde kıvrıldı ve umutsuz bir şekilde dışarıdaki karanlık gece gökyüzüne baktı. O anda, zayıf bir ses duydu. Sese doğru gitti ve ona ailesinin uzak batıda ıssız bir köyde olabileceğini söyleyen yaşlı bir adam buldu. Bu haber Aqiang'a yeni bir umut verdi. Gözyaşlarını sildi ve ailesini bulmak için yolculuğuna devam etti. Bu sefer artık kaybolmamıştı, kalbi umut ve motivasyonla doluydu. Yolculuk uzun ve zorlu olsa da, azmettiği sürece bir gün ailesini bulacağına ve uzun zamandır özlediği dileğini gerçekleştireceğine inanıyordu.
Usage
形容情况危急,走投无路。
Çok tehlikeli ve umutsuz bir durumu tanımlar.
Examples
-
他被逼到了无路可走的境地。
tā bèi bī dào le wú lù kě zǒu de jìngdì
Çıkış yolu kalmadı.
-
面对困难,我们不能轻易放弃,即使无路可走,也要想方设法寻找出路。
miàn duì kùnnan, wǒmen bù néng qīngyì fàngqì, jíshǐ wú lù kě zǒu, yě yào xiǎng fāng shǎ fǎ xún zhǎo chūlù
Zorluklar karşısında kolay kolay pes etmemeliyiz, çıkış yolu olmasa bile bir yol bulmanın her yolunu denemeliyiz.