津津有味 büyük bir zevkle
Explanation
形容兴趣浓厚,兴味十足的样子。
büyük bir ilgi ve coşkuyu tanımlar.
Origin Story
在一个古老的村庄里,一位年迈的爷爷喜欢给孩子们讲故事。他的故事总是充满奇幻的色彩,引人入胜。孩子们围坐在爷爷身边,听得津津有味,脸上洋溢着快乐的笑容。爷爷的故事里,有勇敢的骑士,有聪明的公主,还有各种神奇的生物。他用他那富有磁性的声音,把孩子们带入了一个充满想象力的世界。孩子们沉浸在爷爷的故事中,忘记了时间,忘记了周围的一切。他们听得如此专注,甚至连鸟儿的鸣叫声都听不见了。爷爷的故事,不仅带给孩子们快乐,也让他们学习到了许多知识。孩子们在爷爷的故事里,体会到了勇敢、智慧、善良和爱。爷爷的故事,成为了他们童年中最美好的回忆。
Eski bir köyde yaşlı bir dede, çocuklara hikaye anlatmayı çok severdi. Hikayeleri her zaman fantezi dolu ve büyüleyiciydi. Çocuklar dedenin etrafına toplanıp büyük bir ilgiyle dinler, yüzleri neşeyle parlarlardı. Dedenin hikayelerinde cesur şövalyeler, zeki prensesler ve her çeşit sihirli yaratık vardı. Büyülü sesiyle çocukları hayal gücü dolu bir dünyaya götürüyordu. Çocuklar dedenin hikayelerine o kadar dalmışlardı ki zamanı ve çevrelerindeki her şeyi unutmuşlardı. Öyle dikkatle dinliyorlardı ki kuşların cıvıltısını bile duymuyorlardı. Dedenin hikayeleri çocuklara sadece neşe getirmekle kalmıyor, aynı zamanda onlara çok şey öğretiyordu. Dedenin hikayelerinde çocuklar cesaret, zeka, iyilik ve sevgiyi deneyimlediler. Dedenin hikayeleri çocukluklarının en güzel anıları oldu.
Usage
常用来形容人对某事物的兴趣浓厚,或者吃东西、谈话很投入。
Genellikle bir şeye duyulan yoğun ilgiyi veya yemek yeme veya sohbete dalmayı tanımlamak için kullanılır.
Examples
-
他讲故事讲得津津有味,引人入胜。
tā jiǎng gùshì jiǎng de jīn jīn yǒu wèi, yǐn rén rùshèng
Hikayeyi büyük bir zevkle anlattı ve izleyicilerin dikkatini çekti.
-
孩子们津津有味地吃着美味的糖果。
hái zi men jīn jīn yǒu wèi de chīzhe měiwèi de tángguǒ
Çocuklar lezzetli şekerleri büyük bir iştahla yediler.
-
我们津津有味地讨论着最新的科技发展。
wǒmen jīn jīn yǒu wèi de tǎolùnzhe zuì xīn de kē jì fāzhǎn
Son teknolojik gelişmeleri büyük bir ilgiyle tartıştık.