泣不成声 gözyaşlarına boğulmak
Explanation
形容因悲伤而无法发出声音的哭泣状态,强调极度伤心。
Aşırı üzüntüden dolayı ses çıkaramayacak kadar yoğun bir ağlama halini tanımlar, aşırı üzüntüyü vurgular.
Origin Story
话说唐朝贞观年间,有个书生叫李靖,他怀揣着满腔抱负进京赶考。路遇大雨,他躲进一座破庙里避雨。庙里住着一个老和尚,他见李靖衣衫褴褛,便留他吃了顿斋饭。之后,李靖与老和尚相谈甚欢,老和尚听完李靖的抱负后,意味深长地说:‘年轻人,人生之路漫长,且行且珍惜,切莫因一时的挫折而灰心丧气。’说完,老和尚拿出珍藏多年的古书赠与李靖。李靖千恩万谢地告别了老和尚。然而,赶考途中,李靖却意外落榜。他独自一人坐在桥边,望着波光粼粼的河水,回想起老和尚的教诲,不禁泪如雨下,泣不成声。他悔恨自己准备不足,辜负了老和尚的期望。过了许久,他才擦干眼泪,重拾信心,决定继续努力,再赴考场。
Tang Hanedanlığı döneminde, imparatorluk sınavlarına girmek için başkente giden Li Jing adında bir bilginin yaşadığı söylenir. Şiddetli bir yağmura yakalandı ve harap bir tapınakta sığındı. Tapınakta yaşlı bir keşiş vardı ve Li Jing'in yırtık pınarlarını görünce ona sade bir yemek verdi. Daha sonra Li Jing ve keşiş güzel bir sohbet ettiler. Li Jing'in özlemlerini dinledikten sonra keşiş anlamlı bir şekilde, "Genç adam, hayat yolculuğu uzundur; her adımı değerlendir ve geçici engeller yüzünden cesaretini kırma." dedi. Ardından keşiş, yıllarca sakladığı eski bir kitabı Li Jing'e verdi. Li Jing keşişe çok teşekkür etti ve gitti. Ancak sınav yolunda Li Jing beklenmedik bir şekilde başarısız oldu. Parıldayan suyu izleyerek bir nehir kenarında yalnız başına oturdu. Keşişin sözlerini hatırladı ve kendini tutamayarak ağlamaya başladı. Yetersiz hazırlığından pişman oldu ve keşişin beklentilerini karşılayamadığını hissetti. Uzun bir süre sonra gözyaşlarını sildi, kendine olan güvenini geri kazandı ve daha çok çalışıp tekrar sınava girmeye karar verdi.
Usage
用于描写因极度悲伤而不能发出声音的哭泣状态。
Aşırı üzüntüden dolayı ses çıkaramayacak kadar yoğun bir ağlama halini tanımlamak için kullanılır.
Examples
-
听到这个噩耗,她泣不成声。
tīng dào zhège èghào, tā qì bù chéng shēng
Bu kötü haberi duyunca, gözyaşlarına boğuldu.
-
他伤心地泣不成声,久久不能平静。
tā shāngxīn de qì bù chéng shēng, jiǔjiǔ bù néng píngjìng
O kadar üzgündü ki, uzun süre sakinleşemedi.
-
孩子委屈地泣不成声,令人心疼。
háizi wěiqū de qì bù chéng shēng, lìng rén xīnténg
Çocuk o kadar çok ağladı ki, yürek burkucuydu