身历其境 bizzat yaşamak
Explanation
指亲自到了那个境地。亲身经历;设身处地。
Bir durumu bizzat yaşamak; kendini bir başkasının yerine koymak.
Origin Story
唐朝诗人李白,一生豪放不羁,喜好游历名山大川。一日,他来到黄山,被那奇松怪石、云海翻腾的壮丽景色深深吸引。他攀登险峰,探访幽谷,仿佛置身于仙境之中。他触摸着千年古松的粗糙树皮,感受着山风拂面的清爽,聆听着山涧溪流的潺潺细语,眼前是变幻莫测的云海,脚下是陡峭的山崖。他仿佛化身为山间的精灵,与天地万物融为一体。夕阳西下,他站在山顶,眺望远方,心中充满了豪情壮志,挥毫泼墨,写下了千古绝句《望庐山瀑布》。这首诗不仅展现了黄山雄奇壮阔的自然景观,更表达了诗人身临其境、心潮澎湃的真挚情感。
Tang Hanedanlığı şairi Li Bai, özgür ruhu ve seyahat sevgisiyle tanınıyordu. Bir gün Huangshan Dağına gitti. Tuhaf çam ağaçları, garip kayalar ve dönen bulutların nefes kesici manzarası onu büyüledi. Tehlikeli zirvelere tırmandı, gizli vadileri keşfetti ve kendini bir peri ülkesinde gibi hissetti. Bin yıllık çam ağaçlarının kabuklarına dokundu, serinletici dağ meltemini hissetti ve dağ derelerinin hafif fısıltısını dinledi. Önünde sürekli değişen bulut denizi, altında dik kayalıklar vardı. Kendini bütün doğayla bütünleşmiş bir dağ ruhu gibi hissetti. Gün batımında dağın tepesinde durdu, uzağı izledi. Kalbi tutkuyla doluydu ve "Lushan Şelalesi'ni İzlerken" adlı zamansız başyapıtını yazdı. Bu şiir, sadece Huangshan Dağı'nın görkemli doğal manzarasını değil, aynı zamanda şairin o anda yaşadığı yürekten duygularını da ifade ediyor.
Usage
通常用作谓语、宾语、定语;形容对所描述场景的切身体验
Genellikle yüklem, nesne veya sıfat olarak kullanılır; anlatılan sahnenin kişisel deneyimini tanımlar.
Examples
-
我仿佛身临其境,感受到了故事中人物的喜怒哀乐。
wǒ fǎngfú shēn lín qí jìng, gǎnshòu dàole gùshì zhōng rénwù de xǐ nù āi lè
Olayın içindeymişim gibi hissettim, öyküdeki karakterlerin sevinç ve kederlerini yaşadım.
-
他描述的场景如此生动,让我仿佛身历其境。
tā miáoshù de chǎngjǐng rúcǐ shēngdòng, ràng wǒ fǎngfú shēn lì qí jìng
Sahnenin betimlemesi öylesine canlıydı ki kendimi oradaymış gibi hissettim