踌躇不前 tereddüt etmek ve ilerleyememek
Explanation
形容犹豫不决,不敢前进的样子。
Tereddüt etme ve ilerleyememe halini tanımlar.
Origin Story
话说唐朝时期,一位名叫李白的年轻书生,怀揣着满腹经纶,准备前往长安参加科举考试。他踌躇不前,不是担心考试的难度,而是担心自己能否适应长安的繁华生活,能否融入那充满尔虞我诈的官场。他想象着自己孤身一人,身处异地,举目无亲,心中充满了焦虑与不安。他反复思量着,是去还是不去?去长安,意味着机会,也意味着挑战;不去长安,则意味着失去机会,也意味着平庸一生。夜深人静,他独自一人在房间里徘徊,思绪万千,难以抉择。最终,他还是决定去长安一试。他收拾好行装,带上对未来的期许,毅然踏上了前往长安的道路。
Rivayete göre Tang Hanedanlığı döneminde, kalbinde engin bir bilgi birikimine sahip genç bir bilgin Li Bai, imparatorluk sınavlarına girmek için Çangan'a gitmeye hazırlanıyordu. Tereddüt ediyordu, sınavın zorluğundan değil, Çangan'ın hareketli yaşamına uyum sağlayıp sağlayamayacağı ve entrika ve güç mücadeleleriyle dolu dünyada yolunu bulabilip bulamayacağı konusunda tereddüt ediyordu. Kendisini arkadaşsız ve ailesiz, yabancı bir şehirde yalnız, endişe ve güvensizlik içinde hayal ediyordu. Gidip gitmeme konusunda tekrar tekrar düşündü. Çangan'a gitmek fırsatlar demekti ama aynı zamanda zorluklar da; Çangan'a gitmemek fırsatları kaçırmak demekti ama sıradan bir hayat sürmek demekti de. Sessiz gecede odasında yalnız dolaştı, düşünceleri huzursuzdu, karar veremiyordu. Sonunda yine de Çangan'da denemeye karar verdi. Eşyalarını topladı, geleceğe dair umutlarını yanına alarak Çangan yoluna çıktı.
Usage
用于形容在做某事之前犹豫不决,不敢向前迈进的状态。
Bir şey yapmadan önce tereddüt etme ve ilerleyememe halini tanımlamak için kullanılır.
Examples
-
面对困难,他却踌躇不前,最终错失良机。
miànduì kùnnán, tā què chóu chú bù qián, zuìzhōng cuòshī liángjī
Zorluklarla karşılaştığında tereddüt etti ve sonuç olarak iyi bir fırsatı kaçırdı.
-
创业初期,许多人都会踌躇不前,害怕失败。
chuàngyè chūqī, xǔduō rén dōu huì chóu chú bù qián, hàipà shībài
Bir girişimin başlangıç aşamasında birçok insan başarısızlıktan korkarak tereddüt eder.